Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        EKMELEDDIN İhsanoğlu’nun adını çok duymuş ancak kendisiyle hiç tanışmamıştım. Tanışmam için bir neden de yoktu. Ancak 17 yıl önce, 28 Şubat günlerinde Balkanlar’daki durumu tartışmak için bölge ülkelerinden temsilcilerin bir araya geldiği İstanbul’daki bir konferansın yemeğine o da davetliydi. Tesadüfen aynı masayı paylaştık. Benim açımdan son derece güzel bir tesadüftü. Bilgisinden çok istifade ettim, kibarlığına ve aynı masada oturan bir diğer davetlinin saygısızlığı karşısında tavrını hiç bozmamasına hayran kaldım.

        Daha sonra kendisinin İslam Konferansı Örgütü’nün ilk seçilmiş Genel Sekreteri olmasından önce yurtdışında katıldığım bir panelde o dönemde Suudi Arabistan’ın Londra Büyükelçisi olan Türki el Faysal kendisinden sitayişle bahsetmiş, yanındaki başka ülkelerden gelen katılımcıların da Profesör İhsanoğlu’na büyük bir saygı gösterdiklerine tanık olmuştum.

        Özcan Tikit’in mülakatlarında şekillenen kişisel profili, takip ettiğim kadarıyla Genel Sekreterlik görevini yerine getirirken sergilediği diplomatik beceri, Mısır darbesi ardından maruz kaldığı hükümetin haksız ve kaba saldırıları karşısındaki tavrı hep ilk intibalarımı perçinleyen noktalar oldu. Kendisinin inançlı bir kişi olması, dostlarının veya yoldaşlarının daha çok İslami kesimden ve İslam âleminden olması da kişiliği, ilmi değeri, saygınlığı hakkında olumsuz herhangi bir anlam taşımıyordu. Bu nedenle dindar-muhafazâkar kesim içinden gelen böyle bir aday karşısında patlayan isteri krizini anlamakta güçlük çekiyorum.

        Bu gene de CHP ve MHP’nin yani Türkiye’nin geleceğiyle ilgili ikna edici, yapıcı programı olmayan, (birisi sandık namusuna bile sahip çıkmayı becerememiş kendi adaylarına karşı çalışan örgüte sahip) iki partinin çatı adayda anlaşmasını doğru bulduğum anlamına gelmiyor.

        Bu duruş gene adayın şahsıyla değil birinci turdan ortak aday belirlemeyi doğru bulmamamdan kaynaklanıyor. Ne var ki tercih yapıldı ve bu tercihi yapanların bir bildiği olduğunu varsaymak durumundayız. Hükümete yakın gazetecilerin ilk tepkilerine bakıldığında Profesör İhsanoğlu’nun adaylığının iktidar partisi mahfillerinde ciddi bir sarsıntı yarattığını düşünebiliriz.

        Üstelik bu adaylık Irak’ta işler Türkiye açısından hiç de iyi gitmezken açıklandı. Türkmenler katliam tehlikesiyle karşı karşıya. Buna karşılık Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ve diplomatları, ne zaman ne yapacağı kestirilemeyen vahşet müptelası bir örgütün insafına ya da arabulucuların ikna kabiliyetlerine emanet. Türkiye’nin şu ya da bu nedenle kendisini sıcak bir çatışma içinde bulma ihtimali sıfır değil.

        Metropoll araştırma kuruluşunun mayıs ayı içinde “çatı aday” açıklanmadan yaptığı araştırmada Başbakan Erdoğan’ın kendisine rakip olacak muhtemel adaylar karşısında ilk turda yüzde 45’i geçemeyeceği görülüyor. Üstelik seçmen Başbakanı Cumhurbaşkanı olarak görme konusunda, gene Metropoll’e göre pek istekli de değil. Başkanlık sistemine sıcak bakmıyor. Gerek Profesör İhsanoğlu’nun şahsiyeti gerekse Irak gelişmeleri ardından Kürt siyasi hareketinin alacağı tavır ikinci turu Başbakan açısından zorlaştırabilecek etkenler.

        Bu konuları iyi bilen Seyfettin Gürsel’e göre ikinci turda Başbakan’ın seçilmesi bundan on gün önceye göre garanti sayılmaz. Üstelik giderek artan oranda seçmen Cumhurbaşkanlığı oylamasının bir rejim tercihi anlamına geleceğini sezmeye, hatta anlamaya başlamış durumda.

        Bunlar bana göre işin teknik tarafları. Asıl önemlisi CHP ve MHP’nin ortak aday olarak İslami kimliği, genel kamuoyu indinde diğer özelliklerine ağır basacak bir aday üzerinde anlaşmış olmaları. İki partinin bu kararı 12 Eylül 2010’da yapılan referandumla yeni bir Cumhuriyet’in kurulmakta olduğunu kabul ettikleri ve bu Cumhuriyet’in çerçevesi hakkındaki görüşlerini de açığa çıkarıyor.

        Diğer Yazılar